Bir kurban “bayramı” daha bitti. Peki bayramdan sonra ne oluyor?
Bir kurban “bayramı” daha bitti. Peki bayramdan sonra ne oluyor?
Bir Kurban “Bayramı” daha bitti ve yine sosyal medyada hayvan kesimlerine dair görüntülerin yayılmasıyla birçok kişinin bu görüntülere tepkisine tanık olduk. Özellikle seküler çevreden birçok kişinin bu ritüelin hâlâ sürdürülmesine anlam veremediğini gördük. “Bu çağda hâlâ kurban mı kesiliyor?” diyenler, görüntüler karşısında içinin burkulduğunu, çok öfkelendiklerini yazdılar. Bütün bunlar aslında, içimizde bir yerlerde hâlâ vicdanın kıpırdadığını gösteriyor ve bu kıymetli.
Ama bayramdan sonra ne oluyor?
Bayram geçiyor, insanlar gündelik hayatına dönüyor. Sabah kahvaltıda peynir, öğle yemeğinde tavuk, akşam köfte yeniyor. Deri ayakkabılar, hayvansal içerikli kozmetik ürünler, hayvanlar üzerinde deney yapan şirketlerin deterjanları, sanki tepki gösterilenden bambaşka bir meseleyi temsil ediyormuş gibi evlerde duruyor. Hayatımızın her alanı hayvanların acısını içeriyor.
Bu yüzden kendimize şu soruyu sormalıyız: Hayvanın öldürülme gerekçesi mi bizi rahatsız ediyor, yoksa öldürülmesi mi?
Eğer bir hayvanın yaşamına son verilmesine üzülüyorsak bu sadece dini bir ritüelle değil, alışkanlıkla, zevkle, konforla sürdürülen her sistemle ilgili olmalı. Çünkü hayvanın inanç uğruna kesilmesiyle, damak tadı uğruna kesilmesi arasında onun açısından bir fark yok. Sonuç aynı: Yaşamı elinden alınıyor. Ve bu bayramda da gördüğümüz görüntülerde olduğu üzere, hepsi yaşamak istiyor.
Geçtiğimiz yıllarda Adana ve Amasya’daki mezbahalardan sızan görüntüler, henüz bu bayramda Küçükçekmece’de yaşananlarla aynıydı. Hayvanlar diri diri kesildi, kaçmak isteyene tekme atıldı, bağıran ineklere sopayla vuruldu. Mezbahadan sızan görüntüler Kurban Bayramı’ndaki kesim sahnelerinden farksızdı. Tek farkın mezbahalarda yaşananların kapalı kapılar ardında ve her gün yaşandığını, sırf gözümüz görmüyor diye unutmamalıyız. Kesimhaneler hikayesi hiç duyulmayan, kaçmaya çalışan, yaşamak isteyen, ama hapsedildikleri yerde imkânsızı başaramayan Ferdinand’larla dolu.
Etik tutarlılık, sadece başkasının inançlarını sorgulamakla değil, kendi seçimlerimizi de gözden geçirmekle mümkün.
Hayvanların yaşam hakkını gerçekten savunuyorsak, bu hakka her gün sahip çıkmamız gerekiyor. Ve bu sahip çıkış, başkalarını suçlamaktan çok, kendi pratiğimizle yüzleşerek başlıyor. Belki de şimdi tam zamanı… Ve belki de sadece bayramda değil, her gün sormaya başlamalıyız:
Comments
Onur
Elinize sağlık…